YOLCU
Yapım : TRT
Yapım Tarihi : 2004
Süre : 00:30:00
Bölüm Adedi : 4
Yapımcı - İsmet YAZICI EMİR
Yönetmen - İsmet YAZICI EMİR
Metin Yazarı - İsmet YAZICI EMİR
Danışmanlar - Murat GÜLSOY,
Nazlı ÖKTEN, Ergun KOCABIYIK, İbrahim EMİR
Görüntü Yönetmeni - Tevfik ÖBER
Yapım-Yönetim Yrd. - Tülay CANBOLAT
Kamera Asistanı - Murat ARSLAN
Yapım Sorumlusu - Hakan BİŞKİN
Seslendiren - Şerif EROL
Kurgu - Tufan BİLGEN,Gülhan ÇOLAK,
Nilay BİLGEN, Murat IŞIK, Sıdıka ERALP
Performans - Erkan BEKTAŞ, Ceren SOYLU
TRT için dört bölüm olarak hazırlanan “Yolcu” adlı belgeselde, uygarlığın dinamiğini sağlayan yolculuk teması işleniyor; kılıçla kalemin düşman olmadığı, kılıcın ve kalemin bilgi olduğu, bir başlangıç zamanın bilgisiyle başlayan Yolcu, yolda olanı anlatıyor; toprağa, suya, ateşe, havaya yol alanı... İnsanın fikrî ve fiziki yolculuklarıyla bilince yol alışı anlatılıyor...
Tarihe bugünden baktığımızda görüyoruz ki, yolculuk denilen şey, ilk bakışta mekânsal gibi algılansa da, fikrî dönüşümleri hazırlayandı. Dört bölüm olarak hazırlanan Yolcu adlı belgeselde, yolculuk teması, yaşamı var eden 4 temel element, toprak, su, ateş ve hava zeminine oturtuldu. Çünkü, topraktan, sudan, ateşten ve havadan başlayan evrenin ve insanın yolculuğu, yine bu 4 temel elemente yolculuğuyla, bu dört temel elementi kavrama çabasıyla devam eder. Dolayısıyla bu dört temel kavram, sembol olarak da bizi insanın pek çok fikri ve fiziki yolculuğuna taşır. Ve bu yolculukta insanın geçmişe ve geleceğe ilişkin ürettiği efsaneler, mitler, yaptığı yolculuklardan ona kalanın, bilincinin izlerini taşır...
1. Bölüm’de insanın “toprağa” yolculuğu anlatılıyor.
Bilgi Ağacı’ndan elmayı yemekle sürgün olan Dünyalı, bir başka deneyimi, bilme deneyimini kazanmak için toprağın izini sürdü; ama sonsuz yaşamın sürdüğü Aden Bahçesi’nin özlemiyle... Ne aradığını bilmeden toprağa yolalışında insan, belki de “kaybedilen cennet”i aradı...
2. Bölüm’de insanın “suya” yolculuğu anlatılıyor.
Bir keşif alanı olan su, farklı diyârlarda, farklı algılarda yaşayan, farklı bilinçlerdeki insanları karşı karşıya getirdi. Keşif seferleri aslında mekânda yapılıyor gibi görünse de zamanda yolculuktu.
Sert fırtınalarla boğuşup, can vermek pahasına suya yapılan yolculuklarda murad edilen neydi?... Yalnızca sınırları belirlemek için miydi bütün çaba; ya da sadece suyun sınırları mı bulunmuştu o yolculuklarda... Kuşkusuz suya yolcu olan, belki başlangıcı belirledi; ama son sözü, hep suyun bilgisi söyledi. Çünkü, başlangıcın o saf beyazı çağırmışsa, bir dalga alıp sizi, umulmadık kıyılara bırakır. O kıyıya yolculuk ve o kıyının bilgisidir dönüştüren asıl sözü söyleyen. Bu nedenle su yolculuklarında, hep insanı dönüştüren bir kapı görevi gördü...
3. Bölüm’de insanın “ateş”e yolculuğu anlatılıyor.
Ateşin yolculuğu, aslında insanın bilgiye yaptığı yolculuktu. Sonsuzda yanan ateşi, kendindeki bilgiyi hatırlamak için, ateşe her yol alışta insan, ya yanıp kül oldu, ya da ışığa karıştı. Bu nedenle de ateşe yolcu olup, bilgisinde yeniden can bularak doğmak isteyen, ona teslim olmak, ateş olmak zorundaydı. Teslim olmak için kendinle yüzleşmek şarttı. Belki de saflaşmak için çıkılan yolculuğun ilk adımıydı bu.
4. Bölüm’de insanın “havaya” yolculuğu anlatılıyor.
Göğe yolculuk, belki de insanı an’ın bilgisine en çok yaklaştıran serüven oldu... Bilince yolcu olanların ulaştığı en önemli kavrayışdı “an”; toprağın, suyun, ateşin, havanın yolcularının sonsuza açılan kapısı... Çünkü an, sonsuzun birikimini taşır. O birikimde diğeri ve çarpışma yoktur; geçtiği kapıyı, edindiği bilgiyi kavrayış vardır. Bu nedenle de kendiyle buluşmak için toprağa, suya, ateşe, havaya yolcu olanların en sihirli sözüdür belki de “şimdi-burada”...









