7 ARALIK 2003’DE, TRT 1’DE, NURSEL DURUEL’İN HAZIRLAYIP SUNDUĞU “YAYIN DÜNYASI” ADLI RADYO PROGRAMINDA YAPILAN RÖPORTAJ
Nursel DURUEL:
Merhaba, Bilincin Haritası sizin ikinci kitabınız, yayınlanan ikinci kitabınız. İlk kitabınız da kısa bir süre önce İM Yayınları tarafından yeniden basıldı.
İsmet YAZICI:
Evet
Nursel DURUEL:
O Kitabın adı Kitle İletişiminde İmaj idi. Bilincin Haritası ikinci kitap oluyor, bu iki kitap hem yazılış nedenleri, hem içerikleri açısından elbette çok farklı biraz söz eder mi siniz?
İsmet YAZICI:
Evet. Aslında farklı gibi görünse de, bir gerçeğin iki yüzü diyebiliriz. Kitle İletişiminde İmaj, benim master tezimdi ve imaj kavramını geçmişten bugüne incelemeye, irdelemeye çalıştım. Bugünü oluşturan imgeleri anlamaya çalıştım. Tam da o süreç içerisinde Bilincin Haritası oluşmaya başladı; yani birisi aslında görünen gerçek dünyayı kavramak için yola çıkılmış bir araştırma kitabı gibiydi. Diğeri daha farklı bir bilinç halinin kitabıydı; ama aslında iki kitabı birlikte okuduğunuzda hangisi gerçek, hangisi gerçek olmayan, hangisi düş, belki birbirine karıştırılabilir diye düşünüyorum. Çünkü bugün bize yaşatılan sanal dünya acaba gerçekten gerçeğimizi m; ya da Bilincin Haritası’nda yaşanılan düşlerde yola çıkılmış dünya acaba gerçekten hayal ürünü ve semboller yığını mı; kendi adıma söylüyorum; benim bile zaman zaman karıştırdığım bir şey bu.
Nursel DURUEL:
Bilinci Haritası’nı kısaca tanımlamak istersek, kitabın türünü belirlemek istersek ne deriz; tam olarak ben bilemiyorum doğrusu. Zaten sunuş yazısında sizde bu tanım zorluğundan söz etmişsiniz . Şöyle bir cümle var “Düşler vardı, Sözler sonra geldi; tanımlasam belki öykü derdim ama tanım zorluyor, tanım gereksiz” diyorsunuz. Yine de biz tanımlama merakındayız; bu kitabı nereye koyacağız?
İsmet YAZICI:
Aslında bakarsanız ben hala da tanımlayamıyorum. Çünkü gerçekten de benim bildiğim tanımların içerisinde pek de yeri yok. Otuzbeş parça pasajdan oluşuyor. Pasajlar diyebilirim en fazla; bunların her biri, belki küçük kendi içerisinde öyküler gibi gözükse de öykü değil; her biri kendi bağımsızlığını taşıyor ama aynı zamanda, hepsi bir bütün oluşturan başka bir örgü içerisinde; dolayısıyla ben gerçekten tür olarak zorlanıyorum bir yerlere oturmakta.
Nursel DURUEL:
Elbette çok da gerekmiyor zaten. Türler kendi alanlarını, kendileri de yaratıyorlar zaman içerisinde. Zaten bütün türler arasında büyük, müthiş bir geçirgenlik de söz konusu onun için sizinki çeşitli türlerle iç içe geçebilecek çeşitli metinler toplamı diyebiliriz; bütünlüğü olan bir metinler toplamı. Bilincin Haritası, ince bir kitap elimize aldığımız zaman bakıyoruz küçük boyutlu bir kitap; ama okurundan, okurlarından çok emek isteyen bir kitap. Çünkü okuru bir iç yolculuğa çağırıyor; bilinç yolculuğuna çağırıyor, aynı zamanda da bilinç altının keşfine de çağırıyor; sormak, anlamak, kavramak gibi çok temel nedenleri var; dertleri var.
İsmet YAZICI:
Bilincin Haritası’nın oluşum aşamasını belki bir parça tanımlamak gerekirse, şöyle bir halin diyelim pasajları bunlar. Uykuyla uyanıklık arası görülen düşlerden yola çıkarak hazırlanmış pasajlar bunlar. O gördüklerinizi, bir şekilde yazıya dökmeye, tanımlamaya çalışırken, aslında hem görürken, hem yazarken, kendi içsel yolculuğunuzu yapıyorsunuz. Dilerim okuyanlar için de böyle bir şey olur, okuyanlar da kendi derinliklerine girip, kendi farklı hallerinde, kendileriyle ilgili farklı sırları bulurlar. Çünkü insan muhteşem bir varlık yani bugüne kadar keşfedilebilmiş kısmı çok çok sınırlı belki kendi içimize döndüğümüzde, bu tür yolculuklarla kendi kendimizle ilgili daha fazla kilitleri çözebiliriz diye düşünüyorum. Çünkü her insan aynı zamanda kendinin kilidi ve anahtarı ve kendimizi ancak kendimiz çözebiliriz.
Nursel DURUEL:
Sizin TRT 2‘de yayınlanan belgesel programlarınızdan biri de aynı başlığı taşıyordu; onun adı da Bilincin Haritası idi. Bu programın hem yapımcılığını üstlenmiştiniz, hem metin yazarıydınız, hem yönetmeniydiniz; 4 bölümlük bir belgeseldi; kısa bir süre önce tekrar yayınlandı dimi ve bu belgeselle siz Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Sedat Simavi Ödüllerinin Televizyon Dalında Jüri Özel Ödülünü almıştınız. Şimdi benim sormak istediğim şöyle bir şey var; bu kitapla belgesel arasında başlık dışında bir ortak yan yada ayrım var mı; ikisi arasındaki daha doğrusu ilişki nedir?
İsmet YAZICI:
Anladım. Bilincin Haritası aslında 7 yıl önce hazırlanmış bir dosyaydı; bugün yayınlanabildi. Bütün o yolculuk sırasında, aslında benim bir başka şansım oldu. Bir yanıyla da televizyon programı üretebiliyordum ve belgesel özellikle ilgi duyduğum alandı; dolayısıyla sembollerle ilgili belgesel dizileri yapmaya başlamıştım. O programın adı sanki Bilincin Haritası olması gerekiyordu; bir yanıyla öyle bir çağrışım var; ama temelde şunu söyleyebilirim, bu kitabın ruhu belki de Suretteki Sır’rın, Yedi-Veren Düşleri’nin, Bilincin Haritası’nın ve şimdi hazırladığım Yolcu dizilerinin ruhunu oluşturdu. Yani bu kitap onların temel ruhuydu; bir şekilde yazdıktan sonra tekrar kavrama çalışması içinde aslında sembolleri anlama yolculuğum başladı ve o sembolleri anlama yolculuğu, belgesele dönüştü böyle bir bağı var diyebilirim.
Nursel DURUEL:
Şu gözüküyor ki, siz en baştan daha master tezinizden başlayarak bir meselenin peşine düşüyorsunuz ve o böyle halka halka genişliyor ve onun peşinde siz, hem belgesel programlar yapıyorsunuz yapımcı olarak, metin yazarı olarak, yönetmen olarak; bir yandan da kitaplar oluşmaya başladı. Sonuç olarak ve devam edecek öyle anlaşılıyor. Belgesellere girmişken biraz onları tek tek hatırlatalım dinleyicilerimize; belki seyretmiş olanlar var, etmemiş olanlar var biraz anlatırsanız.
İsmet YAZICI:
Suretteki Sırla başladı. Daha doğrusu şöyle söyleyeyim; ben belgesel olarak sembollerle ilgili bir proje önerdiğimde, aslında insanlar tereddüt ettiler yani soyut bir şeyin belgeseli nasıl olurdu. Hem zor bir şey hem de o güne kadar alışılmış olan hep gördüğümüz, gözün gördüğü şeylerin tanımı yada anlatımıydı. Halbuki biz görünmez bir dünyanın peşine düşüyorduk; sonuçta gerçeğin iki yüzü var aslında; bir şeyi anlamlandırırken biz görünen şey ve onun anlamıyla birlikte bir bütün addediyoruz, o anlamı biz eksik bıraktığımızda, yani soyut yüzü biz eksik bıraktığımızda, aslında gerçeği anlayamayız diye bir kaygım vardı ve o nedenle belgeselleri önermeye başlamıştım. İlk dizi, Suretteki Sır‘dı. 13 bölümdü, 1999 yılında yayınlandı; her bölümde bir nesneyi ve onun çağrıştırdığı anlamları anlatıyorduk.
Nursel DURUEL:
Mesela?
İsmet YAZICI:
Maskeler, ayna, kapılar, anahtar,... Saat kavramından yola çıkarak zamanı sorguladık; pencere, köprü bütün bu nesneler hepsinden yola çıkarak ev yuva kavramını sorguladık, sonra arkasından Yedi-Veren Düşleri geldi. Orada da yedi bölümde, yedi renkte yedi rengin kültürlere bıraktığı izleri ve anlamları araştırmaya çalıştık. Tabi çok güzel yolculuklar bunlar; yani bütün o süreci, tarihsel süreci geçerken, aslında bugünü daha iyi anlamlandırma şansımız oluyor. Örneğin: Annemin neden kırk yaşından sonra kırmızı giymekten çekindiğini anlamaya başladım.
Nursel DURUEL:
Neden?
İsmet YAZICI:
Cinsel çağrışımları da olan bir renk çünkü. Sonra Bilincin Haritası onun ardından geldi. Aslında bir bölümde Kültürlerde Oruç diye bir şey yapmıştım. Oruç kavramını anlatmıştık. Bilincin Haritası’nda da insanın 4 zamanını anlattık. Doğum, çocukluk gençlik geçişleri, olgunluk yaşlılık ve ölüm; döngüsel bir zamanı anlattık. Belki de Bilincin Haritası’nın en önemli yanı oydu ve bu kitabın sisteminde de o var. Bize anlatılan hep başlar ve biteriz; ama bütün kadim metinler bize söyler ki yaşam döngüseldir. Orada da aslında ölümle bitiyor gibi görünse bile bitmeyen bir şey olduğunu anlatmaya çalıştık.
Nursel DURUEL:
Şimdi tekrar kitaba dönersek, biraz önce siz kendinizde söylediniz otuz civarında metinden oluşuyor, ben sizin gibi pasaj demeyeceğim izninizle; onlar çünkü başlıkları da olan her birisi kendi içerisinde bütünlük taşıyan metinler ve her birisinin ilgilendiği, kurcaladığı başka bir tama var; başka bir şeyi kurcalıyor; ama bütün bunlar peş peşe gelip birleştikleri zaman, bir bütün oluşturuyorlar ve bilincin öyküsü diyebileceğimiz belki bir anlamda bir öykü oluşturuyorlar ve biraz önce söylediğiniz o döngüsellik kitapta da var. “Son söz” ilk önce ve “ilk söz” sonunda; ama zaten sonunda önünde çok da fazla fark etmiyor, bunlar bir birinin içine geçiyor. Kimi kez bu metinler kavramalar üzerinden yürüyor, kimi kez günlük yaşam parçacıklarından yola çıkıyor; ama sonuçta hepsi an’dan fışkıran bir düşünceler, algılar, anlamlar ve tekrar an’ın içinde toplanan anlamlar bütünü. Düş ve gerçek ayrımı üzerine değil, tersine düş ve gerçeğin iç içeliği üzerine kurulmuş biraz önce anlattınız ama ben biraz daha anlatmanızı isteyeceğim, neden böyle bir seçim; düş gerçek bütünlüğü?
İsmet YAZICI:
Aslında belki kitabın oluşum deneyimi bunu getirdi. Yaşanılan halin deneyimi. O deneyimler yaşanırken insan şunu fark ediyor: düş ve gerçek dediğiniz şey bir birine karışabiliyor zaman zaman; yani hangisi gerçeğimiz, hangisi düşümüz bilemiyoruz. Örneğin rüyalar inceleniyor yıllardır. Bilim adamları inceliyor; onun nasıl bir hal olduğu, nasıl mekânlara, nasıl zamanlara gittiğimiz bilinmiyor. Hep şu sorulmuştur zaten bütün felsefelerde, gerçek dediğimiz acaba bu hayat mı, gözlerimizi açtığımızı zannettiğimiz zaman mı? Yoksa bambaşka yerlerde, başka gerçeklikler var mı? Burada ikisinin iç içe girmesi, benim o dönem belki bu soruyu kendi adıma, İsmet adına yeni yapıyor olmamdan kaynaklanıyor.
Nursel DURUEL:
O nedenle diyorsunuz. Şimdi kitapla biraz biçeminizden söz edelim. Kutsal kitap üslubunu çağrıştıran bir biçem kullanmışsınız. Dolaysız bir anlatım var. Çok kısa etkili cümleler kullanmışsınız, yer yer emir kipi, yer yer dilek kipi hakim; neden böyle bir üslup seçtiniz; neden kutsal kitap üslubu?
İsmet YAZICI:
Aslında kutsal kitap üslubu mu bilmiyorum. Ben metin yazarken de mesela her seferinde her programın dilinin farklılaştığını düşünürüm; hatta öyle bir şeydir ki o, bir seri yaparsınız dört bölüm yada on bölümdür o her neyse, her bölüm anlattığı şeyin dilini verir; mesela doğumu anlatırken bambaşka bir dil gelir, bir ses gelir. Sesi ararsınız zaten metin yazmaya başlamadan önce, o sesin gelmesi gerekir diye düşünüyorum; o ses gelir ve sizi o bölümü yazdırır. Örneğin; 2. bölümün sesi Bilincin Haritası’nda çok farklıydı; 4 çok farklıydı; yani biraz o hissedişle ilgili; aslında bakarsanız bu kitabın içerisindeki pasajların yada metinlerin diğer bölümlerle kendi içerisinde dil farklılıkları zaman zaman oluştu. O hal, kendi dilini veriyor ve o dil oluşuyor, öyle geliyor. Özel bir seçim değil.
Nursel DURUEL:
Kitap da bu metinlerde kişi adları yok; kadın, erkek, çocuk gibi mavi adam gibi belirteçler kullanmışsınız; ama kitap boyunca kitabın arkasındaki ses, konuşan, bir kadın. Bu bana çok ilginç geldi; düşleriyle konuşan, düşlerindekilerle konuşan bir kadın sesi, bunun bunu da bir nedeni olmalı.
İsmet YAZICI:
Çünkü o düşleri gören kadındı ve bendim; sonuçta bir erkeğin ağzından onları anlatamazdım ve aslında bütün bir tarih boyunca kadınlara da çok haksızlık edildiğini, çok susturulduklarını zannediyorum ve bilginin en önemli yanının kadında kaldığını, eksik kaldığını düşünüyorum. İki bilgi bir araya geldiği, bütün olduğu zaman anlam kazanıyor; kadının ve erkeğin bilgisi; bu erkekler içinde faydalı bir şey dünyayı daha güzelleştirebiliriz.
Nursel DURUEL:
Çok su yüzüne çıkmış olan erkek bilgisinin yanında çok geride tutulmuş olan ve kadınlarda birikmiş olan bilgi.
İsmet YAZICI:
Tarih boyunca baktığımızda inanılmaz şeyler yaşıyor kadınlar sadece evlerine kapatılmıyor. Şeyi merak ediyorum; örneğin neden hiç düşünürler arasında kadınların adlarını duyamıyoruz çok fazla; neden bütün tarihe baktığımızda bilim dünyasında kadının adını çok fazla duyamıyoruz yada başka alanlarda; kendimizle ilgili bir eksiklik olduğunu düşünmüyorum; sonuçta bambaşka bir ideolojinin getirdiği bir durum.
Nursel DURUEL:
Zaten zannediyorum siz daha çok rastlamış olabilirsiniz bu çalışmalarınız içerisinde kadın diliyle uğraşanlar çoğaldı.
İsmet YAZICI:
Evet, bu da çok güzel geliyor bana.
Nursel DURUEL:
Kitapta, Bilincin Haritası’nda, zaman ve mekan belirteçleri de yok. Diyelim ki sabah, öğlen, akşam gibi zaman belirten belirteçler var; ama bu tarih yok hangi sabahtı, hangi akşamdı. 1000 yıl öncemiydi, şimdimiydi, gelecekte mi bu da yok. Böylece çok geniş bir zamana yayılmış oluyor her şey ve bu seçim bu geniş zamanı yakalamak kaygısından mı kaynaklanmıştı?
İsmet YAZICI:
Sembollerin peşine düşüp bir şeyler yapmaya onları kavramaya çalışmaya başladığınızda, -kavrayamıyorsunuz çünkü; sonsuz, hakikaten sonsuzluk diye bir şey varsa, onu ben sembollerde görüyorum- bunların garip bir şekilde zamansız olduklarını hissediyorsunuz. Örneğin; bütün kadim semboller, belli zamanlarda, belli anlamlarla yüklenmiş ama onlar bir araya getirildiklerinde, her dönem, her zaman yeniden okunduklarında, her seferinde farklı şeyler ifade edebiliyorlar size. Geçmiş bilgiyi getirirlerken hem de aynı zamanda bir şekilde kendilerini sonsuz kılıyorlar. Sonuçta kitabın içindeki örgü sembollerin etrafında döndüğü için, orada da zamansızlık duygusu yaratılıyor; mecburen yaratılıyor. Kendi dilini veriyor.
Nursel DURUEL:
Hava, Su, Toprak, Ateş ana elemanlar sık sık tekrarlanıyor bu metinlerde; ama her tekrarda müthiş bir imge zenginliği kazanıyor; bu imge zenginliğinin oluşmasında yazar olarak sizde ikili çalışmanın, yani hem görsel çalışmanın hem yazılı çalışmanın birbirleriyle etkileşimi nasıl oldu?
İsmet YAZICI:
Aslında bakarsanız yönetmenlik deneyimi çok fazla katkı koydu bu kitaba diyebilirim. Çünkü gördüğünü yada hissettiğini tanımlamayla ilgili bütün yaptığımız iş; dolayısıyla burada da bütün görüleni bir şekilde yazıya aktarmak sorumluluğundan doğan bir bütünlük bu . Yönetmen olmasaydım bilmiyorum yada belki de daha farklı bir gözlemle yeniden yapabilir miydim. Ama yönetmenliğin çok büyük bir katkısı olduğunu zannediyorum.
Nursel DURUEL:
Metninize katkısı oldu ama, metinleri de siz yazdığınıza göre, bana kavramsal düzeyde görüntünün oluşması zihinlerde onun oluşturulması çok zor geliyor.
İsmet YAZICI:
Aslında çok hayal kuran bir çocuktum yani bütün çocukluğum hayallerle geçti, hatta şimdi de onun belki de çocukluktan gelen bir avantajı da var.
Nursel DURUEL:
Yani siz kolay hallediyorum diyorsunuz
İsmet YAZICI:
Kolay hallediyorum.
Nursel DURUEL:
Kavramları görselleştirmekte zorlanmıyorum diyorsunuz
İsmet YAZICI:
Çok keyif alıyorum hatta görünen bir şeyi görselleştirmek belki daha zor gelebilir diye düşünüyorum.
Nursel DURUEL:
Daha önce de söyledik; kitap boyunca rüyalarda konuşan rüyalarındakilerle konuşan bir kadın var bu kadın kendini Dafne’nin ikizi olarak bize tanıtıyor bir anlamda da ama, Dafne bir mitoloji kahramanı tabi diyeceksiniz ki bu kitapta bütün mitolojilere gönderme var Mısır’a başka kültürlerin mitolojilerine göndermeler var; neden Dafne?
İsmet YAZICI:
Şimdi belki de orada tek ismi geçen Dafne. Tabi ki biraz öncede söyledik ne gerçek bilemiyoruz. Ben hala kendi adıma tanımlayamıyorum ama, gerçek diye tanımladığımız dünyanın içinden bir kişiydi Dafne; tanıştığım biriydi, gerçek birisiydi. Bir yolculuğa çıktığınızda bazen her zaman şeyi karşılaştığınız insanla bağınızı fark edemiyorsunuz; zaman zaman kaçırdığınız insanlar oluyor. Dafne’yle bizim bir şansımız vardı; biz bir birimizi aynı anda gördük karşılaştık ve şans olarak fark edip bir birimizle ilgili bilgi alışverişimizde çok yoğun şeyler yaşadık. Orada ikiz gibi görünen Dafne aslında bütün insanlarla yaşadığımız bir şey. Yani sizinle de biz bir arada çok güzel şeyler üretebiliriz yada bilgimizi açığa çıkarabiliriz yada bir başkasıyla. Dafne o anda karşılıklı olarak birbirimizin bilgisini açığa çıkarmamıza yardımcı olabileceğimiz bir karşılaşmanın arkadaşıydı diyebilirim. O an Dafne vardı ama herkesle aynı şey yaşana bilir.
Nursel DURUEL:
Yani bir mitolojik bağ burada aramam çok da doğru değil diyorsunuz. İsmet, sanki sözünü çok fazla kullanmışsınız bu kitapta en sık tekrarlanan sözcük sanki, yani oldu bitti gibi kısa hikaye etme üslubu var ama, sık sık sanki deniyor; bu sanki yer yer gibi anlamına da geliyor yani benzetmelerde de kullanılıyor. Ama çok iyi biliyoruz ki, sanki ile gibi arasında, çok ciddi farklılık var. Sanki, çünkü bir algılayış biçimi ifade ediyor; aynı zamanda bunu herhalde yazarken siz kendiniz çok daha fazla görmüş olmalısınız ama bunun tekrarından da hiçbir şekilde de korkmamışsınız. Demek ki bu kadar vurgulandığına göre bunu bir seçim olduğu sizin tarafınızdan görülüyor; bu seçim konusunda neler söylemek istersiniz.
İsmet YAZICI:
Aslında bakarsanız ben Bilincin Haritası’nı her okuyuşumda, yazan olan ben, her seferinde başka şeyler görüyorum, her seferinde. Dün gece okudum dün gece başka şeylerle karşılaştım; bu nedenle de aslında belki de o zaman bilinçle kullanmadığım bu söz; şimdi daha çok yerli yerine oturuyor çünkü her şey sanki gibi bir sonraki okumada farklılaşabiliyor; o nedenle çok kesin yargılarda bulunmaktan kaçındım. Sanki, gibi tanımlar bana daha doğru ve esnek gibi geldi çünkü, kimseyi de aslında okuru da yönlendirmek istemedim. Belki okur benim gördüğümden çok daha farklı semboller görecek, farklı bir yolculuğa çıkacak.
Nursel DURUEL:
Evet kendiniz yarın okuduğunuzda belki başka bir sanki ile karşılaşacaksınız. İsmet Yazıcı biz bu konuşma içerisinde sizin bu sayfa düzeninizden görsel biçiminden hiç söz etme olanağı bulamadık . Çok kısa kısa satırlar halinde yazıyorsunuz bazen iki üç sözcükle bir satırı tamamlıyorsunuz bazen hatta tek sözcüklük satırlar yapıyorsunuz bu bir ritm sağlıyor ama başka bir gerekçesi olmalı neden?
İsmet YAZICI:
Aslında bazı yerleri zamana yaymak istedim, böyle bir şey vardı, anlamların daha fazla ortaya çıkmasını istedim; ama sonunda baktığımızda bir şekilde bütün kavramlar bütün sözcükler sanki boşlukta yüzüyor duygusu var; biçimiyle, dizilişiyle, benim için önemli olan buydu; belki bu nedenle ortadan blok ve bazen tek sözle yazılmış satırları tercih ettik.
Nursel DURUEL:
Ben isterdim ki kitaptan Bilincin Haritası’ndan bazı bölümler okuyabilelim isterdim dinleyicilerimize ama zamanımız buna el vermiyor. Bilincin Haritası çok doğurgan bir kitap; kendileri okusunlar ve kendi yolculuklarını kendi iç yolculuklarını, kendi bilinç yolculuklarını dinleyicilerimiz kendileri yapsınlar. Ama biz onlara bir kez daha hatırlatalım İM yayınları Bilim Kurgu dizisinden çıktı. Ben son olarak size neler yapmakta olduğunuzu, önümüzdeki projelerinizi sormak istiyorum; neler var?
İsmet YAZICI:
Mart ayında yayına girecek “Yolcu” adlı 4 bölümlük bir belgesel hazırlıyoruz. İnsanın yolculuğuyla ilgili, Ateşe, Havaya, Suya, Toprağa... Yönetmen olarak o var. Kitap olarak da başlanmış ama tabi ki çok başında olan bir şey var adı Yaşam Veren Bakire; oda farklı bir yolculuk bilmiyorum tamamlanır mı, nereye gider bende bilmiyorum.
Nursel DURUEL:
İsmet YAZICI, çok teşekkürler programa katıldığınız için.
İsmet YAZICI:
Ben teşekkür ederim çok zevkliydi. Çok güzel sorulardı.
Nursel DURUEL:
Benim içinde çok zevkliydi.